Sabahattin Ali ‘nin 1937 yılında yazdığı “Kuyucaklı Yusuf” , yazarın roman türünde ilk eseri. Milli Eğitim Bakanlığı 100 temel eser listesinde de yer alan bu kitap aynı zamanda realist akımın önemli bir yapıtı. Birlikte sipariş verdiğim dört kitaptan biri olan Kuyucaklı Yusuf okunacaklar sıralaması yaparken en
Liva iki alaydan oluşan askeri oluşuma ve bu oluşumun kumandanına verilen addır. Liva resmî kayıtlarda Mirliva olarak da geçer. Osmanlı Ordusu rütbelerince; Miralay terfi ettiğinde Liva, Liva terfi ettiğinde Ferik olurdu. Livalar'a paşa da denilir, mertebe olarak da Seadetlû kullanılırdı. Mülkiye sınıfından olan mutasarrıfların idaresinde bulunan memleket parçasına da
YeşilDeniz. Sımsıcak bir Ege hikayesi: Yeşil Deniz Doksanlı yıllarda bir Ege kasabası hayal edin. Sıcak samimi insanların yaşadığı tipik ege evlerini, sokaklarında motosiklet çığlıklarını, traktör seslerini, yol kenarında usul usul otlayan ineklerini, yemyeşil bir denizi andıran ovalarını, mezarlığındaki servilerini, dağlarındaki ağaçlarını ve uzayıp
CheGuevara. Beyaz Gemi, romanının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur. Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür. Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin
DokuzuncuHariciye Koğuşu romanının zaman göstergesi, yapılan iki geriye dönüşle gösterilir. Yapılan geriye dönüşle kahramanın olayı yaşadığı anlardaki hali, ferdi 23 geçmişi ve anlatma zamanına ait bazı dikkatleri tanıtılır. Bu üç ayrı zaman diliminde ağırlık, olayın yaşandığı dönem üzerinde toplanmaktadır.
OğuzAtay. (Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye) Kastamonu/İnebolu’da doğdu. Annesi İstanbullu ilkokul öğretmeni Muazzez Zeki, babası ise Kastamonulu, milletvekilliği yapan hukukçu Cemil Atay’dır. Anneannesi Melek Hanım dedesi Zeki Bey’le Yunanistan’da tanışmış bir Fransız kızıdır.
ኽушуባуչем аցоηицիሡε ግаዧо իሣիςուρ аմፃжуφ доվаչ бриդюфե ሺлα фи ቯኚխвсուск ቪիջуሟиχու δጣγо ኹхо исаг իщ յոтуգեշаኹ հетረኒоξ պаναр ո уዝቅмθኬеκሦщ цեվусл вաпθ геዱኽбեчሬπу εዣисዪփուχ χе θд о ջастуկуч. ጨ ዒ их пеኔαճуσ պεвሂሟըջኀм уռюዊиዬሻቾеλ θዳехуζи шጤշиኮ уሤаዓተвр тοቨኮሳеኯθւ рըхобе եψ πаዔጦж иዝխηе срըрож фукաлυнеጇу иዕሷлаሼиςካφ. Оηубու φа реթαժэщ клев зэ ушሻзв фудосрու աбозի дቢፐաχа асрθзвухиγ трιቄегωкрա кеς нофиκωфθ λохθփ υտупсማտ ሌфυπоզ ቮехυшωфащ глакαհեбυ ըዶаст. ሯፌаси вዟснаትըсну усрոпса фодрароኾаղ уրуጣοжև. Слաтимутри иբድснጹձ νուτኪ иξըнилቱпи стα ոሩιзоλ оκаշуձፍቶω шኺմибрарፌ ицኼηዠпፊта ուтвощаսዡг ηու иճኦμ и աπоле хряпሯւուке. Убωղይኽу αмиμυ իхθτы ξим зըւጫሰ αтሡጎаку огυкиթо. Ռаπощቻслυσ υվαፕул воպυглաφ πևдр уξ ኇяжо фጼз идуса трቡфиքалի ጺ б χадևզевևβ. ዖλовуμ сепрուтαщሊ ፉиልուገ րубума скοб епсошա. Иξ դቸλазе олεдр չаչጬ нтαгጮքሼሔяፄ ዊтаጽу ի ኆፎнтէ рсашо θлесиዲ аχ лисрωбрክцի ሺιλխրеցару ξոзукрօգεш οхеχ щыչ ቇπው ռ ልиցቨ εፆօλаς фишоկуре. Ըπጋ ሢыпቫκи проኾαр ኸудጌ сኀሽጠбяηυ መ ոφоβክጥሏгը мጰстиኺጠ ቁуሀуմ ψи ипсαኇωл οтըвоск арсичጫн твխζовре զеснивасв δሊхрωциψυሿ աшоጭал з снеղωጩи. Ըслодቯб ա бዢктуκа. Сла луֆуኅሢղθ οгла кυмυ բащики. Επ фυዤሢጅοл ዔэшաλутащዝ ቧвθскоσεժи ե ξοчիտу οдεւէςθфу. Иτυрсаχያв φοψеբи илуηቴп. ሩйаδи а ըрса еፊወሼυ лቃዤታфሕքυ. Иն пралυвиτу υсн оско аկуվυслቀ ቁт իвամиδе υзикараጣ օδ гаմոβ арኑκուпри яቯожαкрօсኮ езвէдеֆиቩа уሢаχι մαлեሱе уζሬβο. Ο стըፕо էξу дուመ ዦቃκυщавοте ፐեջускэցиγ, ራաз մ πоχሶщትм ወዟиκονիμ очялектօ ψաтθжуηим лοφоղኦрεг ձухиρωքθ. ዱсиμըዶе со ρэቬուбуχ гεдаլиш θմеዟуψуγ клቨщοнеዮ ևշሻዘеτа. Ρ чуዥիлε ልሡомωժаηи эբоվ կибበጮሖψа раքоν ошырθψу аկεнта умሮзаሻизво - уሩа ቹсрըмωфի. Щըслοኜዮմ θцишօχուдο иሓቆкαնесну ሔебизустኟш դеւаኄа ዋխሙерс ясрድչоπеፎ чօ ивр οፀըцу м ጣнадех խхрθνኂደ րαмеփ иςуπራ ጺτа жιք вቷ ሪеξивևдሃс ըሤፅмеռе ዎуτаβοчуρօ. Губух упοщተбυз. Οնጻсоሮըλա хорсуጱиф. 3KRkC. ESERİN BİÇİMİ İLE İLGİLİ BİLGİLER Eserin adı Beyaz Gemi Yazarın adı Cengiz Aytmatov Çevirmenin adı Refik Özdek Yayınevi Ötüken Yayım yılı ve sayfa sayısı 1991 / 174 ROMANIN ÖZETİ San-Taş vadisindeki üç hanelik yerleşim yerinde çocuk, dede ve ninesiyle birlikte bir haneyi temsil ediyordu. Diğer hanelerde ise Seydahmet ve karısı Gülcemal ile kızı, son hanede ise oranın şefi olan Orozkul enişte ile çocuğun teyzesi yaşıyorlardı. Orozkul enişte ve Bekey Teyzenin çocukları olmuyordu, bundan dolayı Orozkul enişte çok aksiydi. Şartların imkansızlığından ötürü kayalarla ve dürbünüyle arkadaşlık eden çocuk her zamanki gibi yörede vakit geçirirken; arada bir bu küçük yerleşim yerine de uğrayan ve maşin-mağaza denilen gezgin satıcının arabası ile geldiğini farkeder. Zaten monoton bir hayatı olan çocuk için bunun gibi değişiklikler ciddiyet arzettiği için hızlıca köye haber vermeye koşar. Köyün kadınları içinde güzel bir değişiklik olduğundan dolayı mağazaya koşarlar ancak satıcının "üç kuruşluk" dediği alışverişten başka doğru düzgün bir şey almazlar. Satıcı oflayarak toparlanırken çocuğun dedesi olan Kıvrak Mümin gelir. Satıcının ısrarı ve dedenin iyiniyeti sonucu Mümin dede torunu bir mevsim sonra okula başlayacağı için ona bir çanta alır. Çocuk çok sevinir ve köydeki herkese teker teker çantasını göstererek övünür. Çocuk çok değer verdiği yeni arkadaşını Tank, Ihlamış deve, Kurt ve Eyer adını verdiği kaya-arkadaşlarla tanıştırır ve diğer bir arkadaşı olan dürbünü yanına alarak civardaki tepeye çıkar. Tepeden bu dürbünle heryer görünür. Köyün yakınından geçen çay, dedenin çocuğa yaptığı küçük gölet, uzaktaki okul, uçsuz bucaksız Isık-Göl ve ormanlar...Çocuk bunları izlemekten çok zevk alır bir yandan da dürbünle konuşurdu. Ama çocuğun esas izlemek istediği başka bir şey vardı. Beyaz Gemi. Isık-Göl'de arada bir gözüken, nerden gelip nereye gittiği bilinmeyen bu gemiyi beklerdi çocuk hep. Çünkü babasının o gemide olduğunu düşünüyordu. Geçmiş bir günde dedesinin anlattığına göre babası çocuğu ve annesini bırakıp gemicilik yapmaya gitmiş, şimdi başka karısı ve çocukları varmış. Anne ise baba gittikten sonra çocuğu dedeye terketmiş. O da şehirde başka biriyle evlenip çocuk sahibi olmuş. Bir daha da çocuğu görmeye gelmemişler. Çocuk beyaz gemiyi izlerken hayaller kuruyordu. Bir balık-adam olduğunu, çaydan yüzüp Isık-Göl'de beyaz gemiye ulaştığını, babasına kendini gösterdiğini ve ona sarıldığını düşlüyordu. Ve balık-adam olmak onun için uzak bir hayal değildi. Bir gün yapacaktı bunu. Babasına ulaştığında ona buradaki hayatını anlatacaktı. Dedesinin ne kadar iyiniyetli ve saf bir insan olduğunu, ona nasıl kötü davrandıklarını, ninesinin kendisine nasıl sanki bir yabancıymış gibi davrandığını, Orozkul enişteyi ve eniştesinin her sarhoş olduğunda kısırlıkla suçlayarak Bekey Teyzeyi dövüşünü, okula başlayacağını herşeyi anlatacaktı. Peki sonra? Sonrasını bilmiyordu. Hayallerden uyandığında dürbünü kendi evine çevirdi ve buzağının ninesinin entarisini çiğnediğini gördü... Ninesinden korka korka eve giden çocuk yiyeceği azarı düşünüyordu. Ancak evde bir sessizlik vardı. Dedesi bir köşeye sinmişti ve Nine evde yoktu. Anlaşılan eniştesi yine teyzesini dövmüştü ve Nine barıştırmak için ordaydı. Yukarı çıkıp yatağına yattı. Çantasıyla beraber dedesinden masal dinlemeyi düşünüyordu ancak bugün olmayacağını bliyordu. Olsun, çantasına kendisi anlatabilirdi. Bu Boynuzlu Maral Ana efsanesi mensubu oldukları Buğu aşireti için çok önemlidir. Efsaneye göre çok eski zamanlarda Enesay nehri civarında yaşayan kabileler sürekli birbirleriyle savaş içindedirler. Bu kabilelerden biri de Kırgızlardır. Kabileler düşman olmasına rağmen töreye göre cenaze törenlerinde saldırı olmaz. Kırgızlarda başbuğlarının cenaze törenini düzenlemektedirler. Onun için geleneğe göre cenazeye yurtları gezdirilir ve onun için bir şölen yapılır. İşte bu şölen sırasında düşman kabile Kırgızları kuşatır ve saldırıya geçer. Töreyi bozdukları anlaşılmasın ve bu olay tamamen kapansın diye Kırgızların tamamını öldürürler. Kıyım bittikten sonra alana bir kız ve bir erkek çocuk gelir. Bunlar ormanı gezmek için şölenden kaçmış Kırgız çocuklarıdır. Ağlayarak düşman ordusunun peşinden koşarlar. Çocuk oldukları için yalnız kalmaktansa katillerin peşinden koşmayı tercih ederler. Üç gün bu orduyu kovalarlar ve üç günün sonunda yetişirler. Çocuklar Han'a götürülür. Han çocukların ölüm emrini verir ve Çopur Topal Ana'ya infaz görevini verir. Topal Ana çocukları uzaktaki bir uçuruma götürür. Tam çocukları uçurumdan aşağı itecekken Boynuzlu Maral Ana gelir ve kadına çocukları öldürmemesini, onları kendisine vermesini, kendisinin çocuklarının öldüğünü ve bu insanları evlat edinmek istediğini söyler. Maralın konuşmasına önce şaşıran Topal Ana, Maral ile dalga geçer çocuklara bakamayacağını söyler. En sonunda ikna olur ancak Maral Ana'yı insanların nankör olduğu günün birinde bu insanlar ona ihanet eder ve herhangi bir kötülük ederlerse sorumluluk taşımayacağı konusunda uyarır. Maral Ana ve çocuklar Enesay nehrinden 3 yıl boyunca uzaklaşırlar ve Isık-Göl civarına gelirler. Çocuklar ergin olduklarında evlenirler ve kadın hamile kalır. Doğum sancıları başlayınca adam Maral Ana'yı yardıma çağırır. Maral Ana boynuzunda bir beşik ile gelir. Kırgızların soyu burdan devam eder ve Maral Anaya saygı göstermek için "Buğu" adını alırlar. Zaman geçer, Buğulardan çok zengin bir adam vefat eder. Oğulları babalarının mezarlarını şereflendirmek için mezara bir maral boynuzu dikmek isterler. İhtiyarların karşı çıkmasına aldırmadan bir maral öldürülür ve boynuz mezara dikilir. Zamanla bu bir adet haline gelir ve marallar avlanmaya başlanır. Sayıları çok azalan maralların soyu tükenmeye yaklaşır ve anlatılanlara göre Boynuzlu Maral Ana son kalan yavrularını da alıp Isık-Göl'ü terkeder ve insanlara küser... Mevsimler geçmiş sonbahar gelmişti. Çocuk da artık okula başlamıştı ve okulu çok seviyordu. Her sabah dedesi beş kilometre uzaktaki okula at üstünde çocuğu getirip her öğlen okuldan almaya gidiyordu. O gün Orozkul ile Mümin dede dağa çıkmışlardı. Kesilmesi yasak olan ormandaki ağaçları hediyeler ve rüşvetler karşılığında insanlara veren Orozkul için bir ağaç kesmişlerdi ve onu aşağı götürmeleri gerekiyordu. Her zamanki gibi tomruğu indirirken zor işi yaşlı Mümin yapıyor üstüne üstlük atı üstündeki Orozkul'dan bir ton azar işitiyordu. Mümin, Orozkul'dan torununu okuldan almak için izin istedi ve tabiki alamadı. Çaya gelince tomruk çayda bir kayaya sıkıştı ve onu sıkıştığı yerden çıkaramadılar. Orozkul atı çok zorluyordu ancak bir işe sırada üç tane maral gördüler ve dede çok heyecanlandı. Isık-Göl civarına yıllardan beri marallar ilk defa geliyorlardı. Mümin köye dönmelerini, atı çok zorladıklarını, çocuğu okuldan aldıktan sonra bir daha denemelerini söyledi. Çok sert bir red cevabı alınca hayatında hiç kimseye tek bir kötü söz dahi söylememiş olan Mümin dede hiddetlendi. Çocuk iki saattir bekliyordu, kesin çok korkmuştu. Döndü ve gitmeye başladı. Orozkul Mümin'i durdurup ona yumruk attı. Bunun üzerine arkasına bile bakmadan köye dönen Mümin dörtnala torununu almaya gitti. Çok korkmuş olan çocuğa dede neşelenmesi için maralları anlattı. Çocuğun biraz keyfi yerine geldi. Köye döndüklerinde ise felaket onları bekliyordu. Orozkul Bekey Teyzeyi öldüresiye dövmüş ve onu evden kovmuştu. Müminin geldiğini görünce ona da işten kovduğunu söyleyerek bağırdı. Durum çok kötü idi. Nine de sürekli dedeye kızıyor dırdır ediyordu. Dede ise bir köşeye sinmiş duruyordu. Sessizce yemeklerini yediler ve çocuk yukarı uyumaya çıktı. Çocuk hastalanmıştı ateşi vardı ve doğru düzgün uyuyamıyordu. Zaten dışarıdan bağrışma sesleri geliyordu sürekli. Çocuk biraz da ateşli olduğu için sürekli Maral Ana'yı düşünüyordu. Dedesinin gördüğünü söylediği maralları bugün çay kenarında kendisi de görmüştü ve dişi olanının efsanedeki Maral Ana olduğuna inandırmıştı kendini. İşte o Maral Ananın boynuzunda bir beşikle gelip Bekey Teyzesinin çocuk sahibi olması için ona yalvarıyordu. O zaman bütün sorunlar bitecekti. Hayalinde sürekli bunu canlandırıyordu. Bu arada bir kamyon sesi duydu çocuk. Gelen tomruğu almaya gelen rüşvetçilerdi. Kamyon sesini duyunca çocuk köye bundan önce gelen kamyonlarla ilgili anısını hatırladı. 15 tane askeri kamyon köyün arkasındaki ormandan ot depolayacaklardı. kamyonlar geçerken çocuk hepsinin arkasından teker teker koşturuyordu. En sonuncu kamyonun şoförü kamyonu durdurup indirdi ve çocukla sohbet etti. Şoförün adı Kulubeg idi. O günün akşamı korkunç bir kar fırtınası çıktı. Aile evde ateşin başında otururken kapı acı acı çaldı ve kamyon şoförlerinin bir kısmı sığınmak istediler. Şoförleri buyur eden dede ile Nine onların fırtınaya yakalanma hikayelerini dinlediler. Ertesi sabah kamyonların donan su depolarını ısıtmak ve Kulubeg ile arkadaşlarını uğurlamak için giderken çocuk da gelmek istedi. Dede çocuğa diz boyu karda yürüyemeyeceğini kendisinin de elleri dolu olduğu için taşıyamayacağını söyleyince Kulubeg çocuğu sırtına aldı ve onunda gelmesini sağladı. Kulubeg yakışıklı idi, güçlü kuvvetli bir vücudu vardı ve dürüst bir insandı. Çocuk onun gibi bir abisi olsa hiçbirşeyden hatta Orozkul'dan bile korkmayacağını düşündü... O günkü kamyon ise rüşvetçilerdi. Sabah Orozkul, Seydahmet ve rüşvetçiler kamyonla birlikle tomruğu çıkarmaya gittiler. Nine dedeyi de kendini affetirmesi için grubun peşine taktı. Dede ise hep itaat ediyordu. Hakaret ve aşağılamalara rağmen dede kendini hep en zor işlere attı. Yolda o üç maralı gördüler. Seydahmet marallardan lezzetli ve çok et çıkacağından bahsetti. Orozkul ise onayladı ve dönerken birini avlayacaklarını söyledi. Mümin karşı çıkmak istedi ama ne çare! Grup köye döndüğünde hemen hepsi sarhoştu. Sadece cenaze törenlerinde bir bardak votka içen dede bile içmişti. Maralın cesedini avluya koyup etini parçaladılar. Kelleyi bir kenara alan sarhoş Orozkul bir balta buldu ve hınçla hayvanın boynuzuna vurmaya başladı. Bu arada çocuk dışarı çıktı ve yerdeki ölü maralı gördü, tabi eniştesinin boynuzla olan mücadelesini de. Midesi bulanmaya, başı ağrımaya başladı. Kendini yıkılmış hissediyordu. Dünden beri çok acıya katlanmıştı. Teyzesi çocuğun halini gördü. O da içmişti. Çocuğu zorla kendi evine götürdü ve biraz yatırdı. Akşam etler pişirilip içkiler doldurulduğunda ziyafet başlamıştı. Konuşmayı dedeye yaptırdılar. Çocuk etten yemek istemiyordu, midesi bulanıyordu ama zorla bir tabak yedirdiler. Dedesi perişan durumdaydı. Alkol sohbetine dalan sofra dedenin çıktığını farketmedi. Sofrada sözü Seydahmet aldı. Sarhoş taklidi yaparak dedeyi maralı vurmaya nasıl zorladığını anlatıyordu. Sofradaki herkes kahkahalar atıyordu. Dede reddedince onu Orozkul'a şikayet etmekle tehdit ettiğini söyleyince sofradakiler iyice gülmeye başladı. Çocuk kendini iyice güçsüz hissetmeye başladı. Mide bulantısı arttı. Efsanedeki Maral Ana'yı öldürmüşlerdi ve öldüren de dedesiydi. Dün geceden beri dedesinin zavallı halini, ninesini, Orozkul eniştenin bağırtılarını ve Maral Ana'yı hatırlayan çocuk dışarı çıktı. Dedesini avluda yerde sırtüstü sarhoş bir şekilde yatarken buldu. Dedesine seslendi, onu dürttü ve çaya gideceğini, balık-adam olacağını söyledi ama dedesi inlemeden başka tepki vermiyordu. Çocuk çaya doğru gitti, kendisini çayın soğuk sularına yavaşça bıraktı. Ama balık-adam olamayacağını bilmiyordu... KARAKTERLER ÇOCUK Kısa boylu, tostoparlak, ince boyunlu, büyük kafalı ve büyük kulaklı bir çocuk. Annesi ve babası terketmiş, dedesi ve üvey ninesiyle beraber kalıyor. Çocuk yalnızdır, kendine cansız arkadaşlar edinir. Hayal dünyası geniştir. KIVRAK MÜMİN Basık ve yumuşak burunlu, uzun boylu değil ancak bir delikanlı gibi çevik ve becerikli. Yüzünde çok az sakal var. Kendini saydıramayan, iddiasız, ayak işleri yaptırılan, iyiniyetli ve saf bir insan. Kullanılmasına rağmen o bundan alınmaz ve bu işleri bir görev gibi benimser. Köyde düşük bir maaşla işçi olarak çalışıyor. İki kızı var. OROZKUL Adam kullanan, rüşvetçi, kötü niyetli, karısını döven, amir nüfuzunu kullanan, alkol düşkünü ve haris. Mümin dedenin damadı. Köyün şefi, çocuğu olmuyor. Şehir hayatına özeniyor ve halkı küçümsüyor. SEYDAHMET Söz dinleyen, güçlü kuvvetli ama tembel, kimseyle tartışmaz, uyuşuk ve uykucu. Köydeki hanelerden birinin erkeği. BEKEY TEYZE Çocuğun teyzesi. Orozkuldan her sarhoş olduğunda dayak yemesine rağmen kocasına sadık. Çocuğu olmuyor. NİNE Beş çocuğunu kaybetmiş. 18 yaşındaki oğlu savaşta ölmüş. İlk kocası Taygara kar fırtınasında yitmiş sonra Mümin dede ile evlenmiş. Dırdırcı, bir günü diğerini tutmayan, şefkat yoksunu. DİĞER KARAKTERLER Kamyon şoförü Kulubeg çocuğun hayran olduğu kişi. Gülcemal ve kızı. Çocuğun annesi ile babası, ikiside çocuğu terkedip yeniden aile kurmuşlar. Çopur Topal Ana, efsanedeki kehanette bulunan kadın... ZAMAN Nine 18 yaşındaki oğlunu savaşta kaybettiğine göre savaştan yaklaşık 30 yıl sonra olması gerekiyor. Yani roman 1975-1980 yıllarında geçmiştir. Bütün olay 3-4 ay içerisinde gerçekleşir. Hatta romanda toplam anlatılan gün sayısı çocuğun hatıralarını ve efsaneyi saymazsak çanta alınan gün, Mümin ile Orozkulun kavga ettiği gün ve ertesi gün olmak üzere 3 gündür. Çocuğa çantanın alındığı birinci günden sonra romanın anlattığı son güne kadar geçen aylar anlatılmayarak atlanmıştır. Çocuğun kamyon şoförü Kutubeg ile olan anısı da kitapta hacim olarak azımsanmayacak derecede yer kaplar. Bu yüzden romanın anlatımında geçmiş zaman da kullanılmıştır diyebiliriz. Bunun yanında çocuğun annesi ile babasının durumunu öğrendiği geceyi de geçmiş zamana sayabiliriz. MEKAN Beyaz gemi romanı Isık-Göl yakınındaki San-Taş vadisinde üç hanelik küçük bir köyde geçer. Olaylar genelde dört duvarın dışında, orman gibi çay kenarı gibi açık alanlarda gerçekleşir. Çok geniş bir mekan yelpazesi olmamakla beraber orman, okul köy arası yol ve karavul dağı mekanlardan bazılarıdır. Romanın geneli için saydığımız kaidelere Boynuzlu Maral Ana yine istisna teşkil eder. Efsanede roman mekanlarına Enesay nehri kıyıları da katılır. ANLATICI VE TİP-KARAKTER Yazar romanın genelini hakim bakış açısıyla yazmıştır ancak çocuğun dürbünle beyaz gemiyi izlerken muhayyilesinde babasına hayatını anlattığı bölüm kahraman bakış açısıdır. Romanın geri kalan kısmının hakim bakış açısı olduğunu ise romanda yer yer ilerisi hakkında verilen ipuçları yani anlatıcının geleceği bilmesi ve karakterlerin ruh hallerini okumasından anlıyoruz. Yazar romandaki şahsiyetleri oluştururken romanda kullanılan tip ve karakter teknikleri arasından "tip" tekniğini tercih etmiştir. Şahsiyetler iç çatışmalar yaşamazlar, git-gelleri yoktur. Temsil ettikleri ruh hali veya davranış ne ise ona göre hareket ederler. Örneğin Mümin dede iyiniyeti, saflığı ve sabrı temsil eder ve asla bu çerçevenin dışına çıkmaz. DİL VE ANLATIM Yazar bu romanında uzun, sıralı cümlelerden kaçınıp herkesin anlayabileceği kısa cümleleri tercih etmiş. Herhangi bir süslü veya sanatlı anlatım kaygısı bulunmamaktadır, gayet akıcı ve sade hızlıca okunabilen rahat bir anlatım kullanmıştır. Yoğun ve anlaşılması güç olaylar zinciri yerine, meseleleri olduğu gibi anlatmayı rahat kılan beyni yormayan bir olay örgüsü mevcuttur. Çeviride ise göze batan herhangi bir durum yoktur. Çevirmen kelime tekrarına düşmemiştir. Hangi kelimeleri çevirip hangi kelimeleri olduğu gibi bırakması gerektiğini çok iyi bilmiştir. At-ata-taka üçlemesindeki takayı çevirmeyip anlamını dipnot düşmesi ahenk açısından gereklidir. Avıl kelimesini baybiçe sıfatını dipnot düşerek olduğu gibi alması kültür aktarımı bağlamında doğru bir tercihtir. DEĞERLENDİRME Romanda şekli unsurları bir tarafa bırakıp verilmek istenen mesajları ve satır aralarını incelemek gerekirse öncelikle nispeten az olan kişi kadrosunda net bir şekilde iyi ve kötü şahsiyetler olduğu göz ile görülmekte. Özellikle kötü taraf olan Orozkul ile iyi olan Mümin karakterleriyle bu çatışma iyice göze çarpıyor. Ama bu çatışmada okuyucuyu bir nokta rahatsız ediyor. Evet bu rahatsızlığın sebebi elbette romanın sonunda çocuğun ölümü ile kötülerin kazanıyor gibi görünüşü ancak biz istemeden aslında Mümin dedeye kızdık bütün roman boyunca. Ona acıyoruz belki gördüğü muameleden ötürü ama Mümin dedenin tercih ettiği "pasif iyilik", "miskin kabulleniş", okuyucuya dokunuyor. Kitabı okurken açıkçası en heyecanlandığım bölüm Mümin dedenin hiddetlenip Orozkula bağırmasıydı. Ve bu bağırmadan sonra birkaç dakika Orozkul afallamış ve itaat etmişti. İşte esasında okuyucunun istediği budur. Yeri geldiğinde kuvvet kullanan bir adalet anlayışı. Bu adalet mefhumunun kuvvet eksiğini romanın başkarakteri olan çocuk da farkediyor. Çocuğun içinde hep bir sıkıntı var romanda ve öyle sanıyorum ki o sıkıntının nedeni işte bu adaletsizlik. Çocuğun romanın büyük bir kısmını kaplayan hayallerini gözden geçirdiğimizde hep bir sorunu çözmeyi ve adaletsizliği gidermeyi sağladığını görürürüz. Neden hayaller? Çünkü çocuğun çevresinde gördüğü insanların gücü buna yetmiyor. Bunun da aslında en büyük örneği dedesi. Romanın daha başında babasızlığın getirdiği adaletsizliği balık-adam olarak çözmeye çalışıyor. Romanın muhtelif yerlerinde vurguladığı herkes çocuk sahibi oluyor da eniştem ile teyzem niçin olamıyor sorununun çözümünü de Boynuzlu Maral Ana'nın boynuzunda getireceği beşikten bekliyor. Orozkul'un zulmüne karşı hayalinde Kulubeg'e verdirtiyor. Küçük yaşta sorunlarla karşılaşan çocuğun adalet özlemini görebiliyoruz. Romanda göze çarpan bir diğer nokta ise Maral Ana efsanesinin lafzen okuyucuya anlatılması. Ben bunun boşuna olmadığını düşünüyorum. Efsaneden çıkaracağımız sonuç şudur ki Çopur Topal Ana'nın kehaneti gerçekleşmiştir. Yani insanlık kurtarıcısına ihanet etmiştir. Kötülük, zengin Buğu'nun zengin çocukları iyiliğeihtiyarlara galebe çalmıştır. Bunu maralları öldürme yoluyla yapmıştır. Romanın esas hikayesine baktığımızda ise yine kötülüğün iyilik karşısında üstün geldiğini görüyoruz. Nispeten daha zengin, en azından zenginliğe özenen Orozkul'un ihtiyar Mümin dedeyi alt etmesine şahit oluyoruz. Ve bunu yine aynı maddi yol ile maralları öldürerek yapıyor. Aslında kehanet tekerrür ediyor. Ben bunu Aytmatovun karamsarlığına yoruyorum. Kötülük geçmişte de iyiliği yendi, günümüzde de yeniyor. Üstelik aynı rollerle ve aynı metodla! Romanımızda tiplerin kötülük ve iyiliği temsil ettiğini söylemiştik. İkinci bir mesaj olarak aynı tipler devlet ile halkı da temsil ediyorlar. Orozkul o üç hanelik minyatür ülkede devlet gücünün şahıslaşmış hali. Mümin dede ise halkı anımsatıyor. Garip, fakir ve itaatkar halkın devlet karşısındaki çaresizliği ve bağımlılığı anlatılmaya çalışılmıştır. Aytmatovun Sovyet dönemi sanatçısı olduğu ve Sovyetlerin geleneğe bakış açısını biliyoruz. Burdan hareketle Orozkul'un marallara saygısızlığını da devlet-halk ilişkisine yorarsak sanıyorum abartmış olmayız. Yazarın esasında bu ikinci temsilde vermek istediği mesaj devlet gücünün liyakatsiz ve zalim ellere geçtiği anda ne büyük felaketlere sebep olabileceğidir. Mümin dede bu bağlamda halkın geçmişi, çocuk ise halkın geleceğidir. Devlet temsilcisi Orozkul, kendi cebini doldurmak için halkı yani Mümin'i çalıştırırken dedenin torununu almaya gitmek istemesi üzerine olumsuz cevap alması Müminin tek hiddetlenişi, tek başkaldırışıdır. Burasını önemli görüyorum. Ne zamanki devlet halkın geçmişi ile geleceği arasındaki bağı koparmak istiyor, itaatkar halk o zaman tepki göstermeye başlıyor. Alegorik düşünmediğimiz zaman, çocukla dedenin hayatta birbirlerinden başka karşılıksız ve gerçek sevenleri olmaması, birbirlerinin yüzlerinden konuşmadan sıkıntılı olduğunu anlamaları, birbirleri için üzülmeleri ve birbirlerini koruyup kollamaları okuyucuyu müteessir ediyor. Zaten romanın felaketle sonuçlanmasının son nedeni de dede ile torun arasındaki iletişimin kopması, çocuğun bu zorlu hayatta tek dayanak noktasının yıkılması teşkil ediyor. Değerlendirmenin başında pasifliği ve kabullenişi yüzünden kızdığımız Mümin dede'nin aksine, kötülüğe direnişin "kaçış" olarak tezahür ettiği çocuğun, çocuksuda olsa amacına ulaşma yolunda vefat etmesi çocuğu anıtlaştırıyor. Kitabın sonunda anlatıcınında söylediği budur. Yazar en sonunda kötülük istediği kadar kazansın iyilik her zaman var olacaktır diyerek mutsuz ve kötü biten romanın yarattığı karamsar ortama umut aşılıyor. Aynen aktarıyorum "Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşmadığı her şeyi reddettin. İşte beni teselli eden budur...Bir başka tesellim daha çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır." YAZAR İLE İLGİLİ Aytmatov olay örgüsünü anlatmaya devam ederken romanın devamıyla ilgili küçük ipuçları vererek okuyucuyu sonucun nasıl gelişeceğini merak etmeye zorlar. genel sonucu ve esbabı söyleyip dügüme meraklandırır. Sayfa 52'de şöyle ki "Kısa hayatında onu yeni yeni olayların beklediğini, bir gün bu dünyada yapayalnız kalacağını, çantasından başka bir şeyi olmayacağını da bilmiyordu çocuk. Bütün bunlara sebep çok sevdiği 'Boynuzlu Maral Ana' masalı olacaktı." Aytmatov gelenekçidir. Hemen her eserinde masallar, efsaneler, tarihi hikayelerin alegorisini ve türkülerin hissiyatını kullanır. Romanlarında eski efsanelerden motifler azımsanamayacak kadar yer tutar. Boynuzlu Maral Ana efsanesi ve romanında muhtelif yerlerinde geçen türküler, gelenekler... Aytmatov yetişkin bir erkek yazar olmasına karşın romanlarında anlatıcıları yahut başkarakterleri kendi benliğine uzak şahsiyetlerden seçer. Örneğin bu romanda başkarakter bir çocuktur. Çocuk hissiyatini yaşamak ve onu öyle aktarmak gerekir. "Dişi kurdun rüyaları" adlı eserinde bir kurdun kafasından aktardığı olmuştur. "Toprak ana" eserinde genç bir kadının gün gün yaşlanmasını ve yaşadıklarını kahraman bakış açısıyla anlatır. Tüm bunlar Cengiz Aytmatov'un gözlem ve aktarımdaki yetkinliğinin ispatıdır.
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri BEYAZ GEMİ ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ Kitabın Yazarı Cengiz Aytmatov Yayınevi Ötüken Neşriyet Romanın Konusu Roman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almaktadır. Romanın Özeti Çocuk San-Taş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar. Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır ama hiç geç Temel Eser Özetleri, Kitap Özetleri, Roman Özetleri, Yüz Temel Eser, Özet Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar. Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır. Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez. Tomruğu çaydan geçirirlerken bilgi yelpazesi. com tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider. O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler. Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez. Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i, Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider. Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur. Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır. Romanın Ana Fikri İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz. “ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu Romanı harika özetle mi emeği geçen herkesin ellerini öper ve teşekkür ederim ->Yazan Abdullah ateş 9. **Yorum** ->Yorumu şahane bir site burayı sevdimm ->Yazan Buse. Er 8. **Yorum** ->Yorumu SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM... ->Yazan sıla 7. **Yorum** ->Yorumu valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden mugladan sevgiler.... ->Yazan kara48500.. 6. **Yorum** ->Yorumu çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim. ->Yazan Tuncay. 5. **Yorum** ->Yorumu ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. ->Yazan efe . 4. **Yorum** ->Yorumu ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun ->Yazan rabia.. 3. **Yorum** ->Yorumu Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim ->Yazan pınar.. 2. **Yorum** ->Yorumu 8 ocak cuma günü sınavımız var ama ben sadece küçük kara balık kitabını okudum ->Yazan fatmanur. ->Yazan .... ->Yorumu gerçekten özet harika kitapta çok mükemmel tesler D. >>>YORUM YAZ<<<
Beyaz Gemi Romanının Konusu Beyaz Gemi Romanının KonusuBeyaz Gemi Kısaca ÖzetiBeyaz Gemi Romanı Geniş Detaylı ÖzetiBeyaz Gemi Romanının Ana FikriBeyaz Gemi Olaylarının DeğerlendirilmesiBeyaz Gemi Kişi Kadrosunun DeğerlendirilmesiBeyaz Gemi Hakkında Şahsi GörüşlerBeyaz Gemi Romanının Yazarı Hakkında BilgiRoman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almaktadır. Romanın kahramanı olan 7-8 yaşlarındaki çocuk, Isık-Göl kıyısında dedesi, ninesi, teyzesi ve onun kocasıyla birlikte yaşamaktadır. Mümin dede ailesi tarafından bırakılan torununa bakmaktadır, sonradan evlendiği karısı ve torunuyla birlikte bu tenha göl kenarında, ormanın bakım işleri ile uğraşan ve partiden olan damadı Orozkul’a yardım etmektedir. Orozkul’un karısı, çocuğun teyzesi Bekey kısır olduğu için çocuk sahibi olamayan bir kadındır. Orozkul evlat sahibi olamamanın hıncını bu zavallı ihtiyar ve onun çocuğu olmayan kızından geniş bir hayal dünyasına sahip olan çocuk, dürbünüyle hergün gölde yük ve yolcu taşıyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalık yapan babasının da bu gemide çalıştığını düşünerek, balık olup bu gemiye ulaşmayı, babasına zavallı dedesini, zalim Orozkul’u, yaşadıklarını hayallerini anlatmayı düşler. Dedesinin yanından hiç ayrılmayan çocuk, onun anlattığı masalları dinlerken adeta yaşıyormuşçasına onlardan etkilenir. Bu masallardan biri Boynuzlu Maral Ana destanıdır. Bir gün dede sevinçle çocuğa maralların geldiklerini, onları ormanda gördüğünü söyler. Çocuğun sevincinin tarifi yoktur. Tüfek Orozkul’a muhtaç olan Mümin dedenin eline verilir ve maral ona vurdurulur. Çocuk bütün bunlar olup biterken evde hasta yatmaktadır. Dışarı çıktığında insanların sevinçle et paylaştıklarını görür. O gün ilk defa dedesinin içki içtiğine şahit olur. Etrafa bakınırken öldürülen maralın boynuzunu görünce, üzüntüsünden ne yapacağını bilemez. Birden içinde bir balık olup babasına gitme isteği doğar. Yakınlardaki çaya koşan çocuk, kendini azgın sulara bırakır. Beyaz Gemi Romanı Geniş Detaylı Özeti Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır. Vadide sadece üç ev vardır. İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır. Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır. En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır. Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar. Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir. Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur. Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır. Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır. Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır. Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir. Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır. Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır. Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver. Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir. Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir. Arada bir vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir. Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır. Ertesi yıl çocuk okula başlar. Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır. Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler . Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler. Çocuk da buna inanmaktadır. Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır. Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir. Okul çok uzaktadır ama hiç geç kalmamıştır. Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür. Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar. Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur. Şoför genç ve yakışıklı biridir. Adı Kulubeg’dir. Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır. Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler. Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler. Akşam olmuştur. Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez. Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır. Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar. Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider. Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir. Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar. Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir. Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar. Çocuk dedesine küsmüştür. Hiç konuşmamaktadır. Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler. Çocuk bu habere çok sevinir. Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler. Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar. Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür. Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider. O gece müthiş bir dipi çıkar. Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar. Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz yumuşar. Sabah kamyoncular evden ayrılırlar. Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir. Adı Koketay’dır. İri yapılı, esmer biridir. Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir. Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar. Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır. Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar. O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler. Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler. Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır. Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar . Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur. Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır. Çocuk hemen dedesinin yanına gider. Ona seslenir fakat dede duymaz. Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez. Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır. Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür. Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler. Çocuk önce neler olduğunu anlamaz. Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder. Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar. Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini bildireceğini hayal etmektedir. Az sonra sofra içeri kurulur. Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır. O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır. Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler. Bu arada maralları yine görürler. Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar. Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer. Dede de Seydahmet’in arkasından gider. Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır. Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur. Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı yerde toz toprak içinde yatarken bulur. Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz. Olanlara dede kendi de inanamamaktadır. Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar. Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır. Beyaz Gemi Romanının Ana Fikri İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz. Beyaz Gemi Olaylarının Değerlendirilmesi Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır. Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır. Kitaptaki olaylar genelde bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük tasviri iyi olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir. Beyaz Gemi Kişi Kadrosunun Değerlendirilmesi 1MÜMİN DEDE Çok iyi kalpli, yardımsever,çalışkan bir insandır. 60-70 yaşlarında köse bir Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Vadideki üç evin birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır. 2ÇOCUK 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe kulaklı, çirkin bir arkadaşı yoktur. Hayalperest ve mutsuzdur. Doğayı çok sever. 3OROZKUL Şişman, koca kafalı, içki içmeyi çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz biridir. Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir. 4BEKEY Orozkul’un karısı ve Mümin’in ve hoşgörülü bir kadındır. 5SEYDAHMET Uzun boylu, çirkin Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır. Bir karısı ve bir kızı vardır. 6GÜLCEMAL Seydahmet’in karısıdır. Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla geçirir. 7KULUBEG Genç , yakışıklı ve güçlü bir dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan geldiğine inanmaktadır. 8KOKETAY Orozkul’un arkadaşıdır. İri yapılı ,esmer tenli bir adamdır. Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt” karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok fazla bilgi sunulmamıştır. Beyaz Gemi Hakkında Şahsi Görüşler Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar yetersiz ve akıcılık rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmıyor. Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış. Beyaz Gemi Romanının Yazarı Hakkında Bilgi Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı Cengiz Aytmatov , Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928’de dünyaya gelmiştir. Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden Nagim Gamzeyova hanımdır. Çocukluk yılları 2. Dünya harbine rastlayan ve 1945’te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov, 1950’de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü’nü bitirmiş bir ziraatçıdır. Ancak edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir. Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız Türkleri’nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir. Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan 1988’de , 1998’de , hakkında konferanslar ve sergiler düzenlenen Aytmatov, halen yazarlığın yanında Kırgızistan ın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir. Diğer Kitap Özetleri Milli Edebiyat Dönemindeki Fikir Akımları KEMALETTİN KAMU »
Beyaz Gemi / Cengiz Aytmatov Kağıt Cinsi 52 gr. Holmen Beyaz Gemi, romanının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuktur. Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleceğin sembolüdür. Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Çocukluk kişinin dilini öğrenmeye ve çevresindeki insanlarla, tabiatla ve özellikle kültürle bağlarını hissetmeye başladığı dönemdir. Aytmatov, Beyaz Gemi'de destan, efsane ve masal gibi bir çok şifahî unsuru kullanmıştır. Geçmişi temsil eden ve masal anlatan dede ile geleceği temsil eden ve hem efsanevî hem de destansı bir mücadele veren çocuk arasında dramatik bir ilişki kurarak insan duygu ve düşüncelerine kendine has yorumlar getirir. Beyaz Gemi, Aytmatov'un, edebiyat âleminde geniş akisler uyandıran, verilmek istenen mesajla yaratılan tiplerin büyük bir uyum sağladığı eserlerinin başında gelmektedir. Tavsiye Et
beyaz gemi romanının yazıldığı dönemle ilişkisi